5 Haziran 2014 Perşembe

Zayıflama sürecinde tüketilmesi önerilen besinler

Sağlıklı beslenme çok ciddi bir konu. Yaptığınız beslenme hataları yüzünden vücudunuzun işini zorlaştırıyor olabilirsiniz, kilolar alarak istediğiniz formdan uzaklaşabilirsiniz. Zayıflamaya karar verdikten sonra mutfağınızdan eksik etmeniz gereken besinler hafızalarda büyük bir yer tutar. Oysa bunların yanı sıra zayıflamayı destekleyen besinler de vardır. İç Hastalıkları Uzmanı Dr.Ayça Kaya, zayıflamaya karar verdikten sonra mutfağınızdan eksik etmemeniz gereken besinlere dikkat çekiyor.

Dr. Ayça Kaya’nın yağ yaktıran ve uzun süre tok tutan gıdalar ile birlikte önerileri:
 Yeşil çay, kırmızı biber, c vitaminli besinler, yağsız yoğurt ve su yağ yaktırıyor.
Yeşil Çay
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki düzenli olarak yeşil çay içenler, içmeyenlere göre % 45 daha yavaş kilo alıyor. Yeşil çay deneklerin iştahını kesme konusunda çok başarılı olmasa da  yağ yakımını ve kilo almayı belirgin bir biçimde yavaşlatıyor. İşte bu yüzden her gün en az 1 fincan yeşil çay tüketilmelidir.

Kırmızı biber
Kırmızı biberin içindeki Capsaicin maddesi metabolizmayı hızlandırıyor, vücut ısısını yükselterek enerji harcamaya neden oluyor. Eğer midede bir sorun yoksa yemeklere mümkün olduğu kadar kırmızı biber eklenmelidir.

C vitamini deposu kivi
 C vitamininin yağ yıkım metabolizmasını hızlandırdığı bilimsel araştırmalarla kanıtlandı. Pek çok hayvan ve bitki kendi C vitaminlerini sentezleyebilirken insanlar bu vitamini dışarıdan almak zorundadır. Bir avuç para verilerek eczanelerden besin desteği ilaçları alınmasına gerek yok. C vitamini besinlerden alınmalıdır. Kivi C vitamin bakımından en zengin gıdadır. 100 gram kivide 400 miligrama kadar C vitamin bulunuyor. Kivi, turunçgillerden 4-6 kat, elmadan ise 40-50 kat daha fazla C vitamini içeriyor. Yetişkin bir insanın günlük C vitamini ihtiyacı 60 miligram olduğu düşünüldüğünde, bir adet kivi bu ihtiyacı rahatlıkla karşılıyor.

Yağsız yoğurt
 Günde üç öğün yenen yağsız yoğurt, vücudun hızlı bir şekilde yağ yakmasına yardımcı olur. İçeriğindeki yüksek kalsiyum ve protein sayesinde özellikle bel çevresi ve göbek yağlarının erimesinde sık tüketenler için ciddi avantajlar sağlıyor. Yoğurt yemeyenlerin özellikle bel bölgeleri daha kolay yağlanıyor. Ayrıca yoğurdun içeriğindeki yüksek kalsiyum ve protein kiloların sağlıklı bir şekilde verilmesini sağlıyor.

Su

Hayatın kaynağı olan su, oksijenden sonra en önemli ihtiyacımız. İnsan yemek yemeden haftalarca yaşayabilir, fakat susuz ancak birkaç gün yaşayabilir. Vücudun yüzde 65′i, kanın yüzde 92’si,
kemiklerin yüzde 22’si, beynin ve kasların yüzde 75′i sudan oluşuyor. Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri, vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi vücudun su dengesinin korunmasıyla mümkün. Dolaşımı hızlandıran su, yağ yakımını da kolaylaştırıyor. Bu yüzden, zayıflama sürecinde günde en az 2,5 litre su içmeyi unutmayın.

beslenme1Yulaf kepeği, brokoli, beyaz lahana, yeşil kabak ve balkabağı, hayvansal protein ve sütlü kahve tok tutuyor.

 Yulaf kepeği
 Son yıllarda adı çok sık duyulan yulaf kepeği insanı uzun sure tok tutuyor. Üstelik düşük glisemik indeksi sayesinde şeker metabolizmasının da dostu. Kan şekerini çok yavaş yükselttiği için ani iştah ataklarını önlüyor, geç acıkılmasını sağlıyor. Ayrıca bir başka güzel tarafı da bağırsakların çalışmasını desteklemesi. Kabızlık sorunu çekenler mutlaka tüketmeli.

Brokoli
 İşte bilim dünyasındaki herkesin üzerinde fikir birliği sağladığı bir besin; Kanser Savaşçısı Brokoli! içeriğindeki pek çok madde sayesinde brokoli  tam bir şifa kaynağı. Vitamin, lif, kalsiyum yönünden de zengin olan brokoli aktif zayıflama sürecinde sofraların baştacı olmayı hak ediyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, brokolinin buharda haşlanıp, küçük parçalara bölünüp, üzerine limon, çok az zeytinyağı ve baharat ile yenilmesini öneriyor.

Beyaz lahana
Beyaz Lahananın çok düşük kalori değeri, içeriğindeki yüksek lif sayesinde tok tutan gıdalar arasında olduğunu belirten Dr. Ayça Kaya ‘’ Dikkat! Lahana deyince aklınız başka yerlere gitmesin, son günlerde özellikle internette kendine ciddi bir pazar bulan lahana kapsüllerinden söz etmiyorum. Bildiğimiz pazardan, marketten alınan, öz be öz yapraklı lahanadan bahsediyorum. Pazarlama tuzaklarına sakın aldanmayın, siz siz olun her şeyin doğalını tüketin. Zayıflamaya karar verenler özellikle tüketmeli, “ben kilomdan memnunum” diyenler de haftada bir gün mutlaka yemeli. Ama zayıflayacağım diye günlerce sadece ve sadece lahana çorbası içmilmemeli…Unutmayın, beslenme denge işidir, lahanayla ömür geçmez!’’ diyor.

Yeşil kabak ve balkabağı
 Her iki kabak türü de yüksek lif içeriği sayesinde tok tutanlar listesinin gözdesi! Yeşil kabağın idrar söktürücü etkisinin yanında kabızlığı giderici özelliği de var. Potasyum, fosfor, kalsiyum, magnezyum, sodium ve demirden yana zengin olan yeşil kabağı çiğken rendeleyip salatalara da katılabilir. Lif zengini balkabağı da iyi bir karoten, c ve e vitamini, potasyum ve magnezyum kaynağıdır, üstelik kalorisi de düşüktür. Dr. Ayça Kaya balkabağını çok çok az suyla hiç şeker serpmeden haşlanıp, pişmiş balkabağına bol tarçın dökülerek yenilmesini tavsiye ediyor.

Sütlü kahve
Light sütle yapılan bir hazır kahve, zayıflama sürecinde mükkemmel bir içecek olacaktır. Ara öğünlerde içilebilen bir fincan kahve ile uzun süre tok kalınabilir. Ama unutulmamalıdır ki her şeyin fazlası zarar.
Hayvansal protein
Her türlü hayvansal protein metabolizmayı çalıştırarak yağları yaktırır. Aynı zamanda tok tutar. Tavuk eti, yağsız köfte, balık, yumurta, kırmızı et veya peynir günlük beslenmede mutlaka olmalıdır. Saf protein diyetlerinden uzak durulması gerektiğine önemle dikkat çeken İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya ‘’hiç karbonhidrat tüketmeden sırf protein yediğinizde belki hızlı kilo verirsiniz ama kalpte ritim bozuklukları, kemik erimesi, tansiyon, kalp-damar hastalıkları ve gut gibi hastalıklar yakanıza yapışabilir.’’diyor.

21 Mart 2014 Cuma

Down Ekinoksu

21 Mart, geceyle gündüzün eşit olduğu ilkbahar ekinoksu, bir ekinoksa daha ev sahipliği yapıyor; Dünya Down Sendromlular Günü’ne! Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen bu günde tüm dünyada, çeşitli etkinliklerle down sendromu hakkında toplumsal farkındalık yaratmak, down sendromlu bireylerin önyargıya maruz kalmasını önlemek, erken ve sürekli eğitimin önemine dikkat çekmek amaçlanıyor. Bu ekinoksu bir annenin çocuğuyla verdiği örnek mücadelenin hikayesini paylaşarak yaşıyorum...

Tülay Sarı: Fatoş Hanım , 25 ve 27 yaşlarında iki genç adamın annesisin. Oğullarından birini      am gün Down down sendromlu olduğundan habersiz dünyaya getirdin. Bize anlatır mısın, neden hamilelik sürecinde farkedilmedi ve ilk ne zaman çocuğundaki farklılığı hissettin?

Fatoş Koçak: Hamilelikte ayrıntılı testler yapılmadığı için bebeğimin down sendromlu olduğu farkedilmemişti.
Ben ilk olarak bebeğim 17 günlükken bu durumu farkettim.
T.S: Nasıl yaşadın bu farketme sürecini?
F.K: Kabullenmesi çok zor oldu, çok üzüldüm. Çocuğumun şimdi iyi bir düzeyde olduğunu söyleyebilirim; ama bu düzeye gelene kadar çok mücadele verdim.
T.S:  Çocuğunun eğitimini nasıl sağladın?
F.K: Oğlum Alper, 7 yaşından itibaren hep okula gitti. 3 yıl boyunca kaynaştırma öğrencisi oldu, Öğretmeninin desteğiyle öğrenciliğini sürdürdü. İlk başlarda velilerin tepkisi ile karşılaştık ve bu durumla öğretmeni sayesinde aştık. Ama nihayetinde çocukların dalga geçmesinin önüne geçemedik ve 3 yılın sonunda öğretmeninin önerisiyle down sendromu ile ilgili özel eğitim alması için ERAM Özüllüler Okulu’na yönlendirdik. Bu okula da 3 yıl devam etti. Sabah 9’dan akşam 4’e kadar eğitim aldığı bu okula 3 yıl boyunca her sabah oğlumla beraber gittim ve çıkış saatine kadar onu orada bekledim. Okulun taşınması ile okulunu değiştirdik ve 13 yıldır Saadet Aksu Okulu’na gidiyor. Haftada iki saat de resim yapıyor, tiyatro çalışıyor.
T.S:  Alper’in bir de kardeşi var. Kardeşinde de down sendromu riski var mıydı?  
F.K: Evet risk vardı; ama biz sağlıklı bir çocuğumuzun olmasını çok istedik, doktor kontrolünde bir hamilelik geçirdim ve Alper’in kardeşi onun doğumundan iki yıl sonra sağlıkla dünyaya geldi. Şu an 25 yaşında, üniversitede öğrenim görüyor.
T.S:  Alper’in bebekliğinde gelişimi nasıldı?  
F.K: 2,5 yaşında çişini söyledi. Yemek yemekte çok zorlanıyordu; sorun doyduğunu bilmemesi.
T.S: Alper şu an temel bakımını kendi yapabiliyor mu?
F.K: Banyosunu kendi yapamıyor; ama traş olabiliyor. Bulaşıkta bana yardım ediyor, yemek masasını hazırlıyor, evi düzenliyor.
T.S:  Genel olarak neler yapıyor ve neler yapmaktan keyif alıyor?
F.K: Bana çok düşkün. Yabancılarla sohbet etmeyi sevmiyor. Mekan değişikliklerinden çok hoşlanıyor. TV seyretmektehoşlanıyor. Kendi gibi olanlarla sohbet etmekle mutlu oluyor.
  
downT.S: Çalışma hayatından da biraz bahseder misin?
F.K: Alper, down sendromlu diğer sekiz arkadaşı gibi Bimeks’te çalışıyor. Orada ürünleri sayıyor, etiket basıyor, rafları düzenliyorlar. Bir de haftada bir gün Down Cafe’de çalışıyor.

T.S:  Annelerle paylaşmak istediğin bir önerin var mı?
F.K:  Herşeyden önce hamilelikte gerekli bütün testleri yaptırsınlar. Down sendromu ile mücadele etmeyi bırakmasınlar, çocukları hiç yılmadan çalışmalara yönlendirsinler. Teşekkür ederim.



20 Kasım 2013 Çarşamba

Bu iş çocuk oyuncağı değil!

“Eğer bir toplumda çocuklar ihmal ediliyorsa o toplum geri kalmış bir kültürdür. Ancak
çocukların gelişimine önem veriliyorsa o toplumun kültürü gelişmiş bir kültürdür.”  John Dewey

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Filozof ve eğitim kuramcısı John Dewey’in yukarıdaki sözlerini düşünmek için önemli ve değerli bir gün. Söyleyecek çok söz var.
Çocuk olmak… Seçimimiz değil; yaşadığımız hayatta bazı çocukların şanslı, bazı çocukların şanssız olduğunu görmek… Yılların olgunluğu varmışcasına yüzündeki ifadenin bedenine ağır geldiği çocuklar…
Dünyada 191 ülke tarafından kabul edilen, ülkemizde de 23 yılını dolduran Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgesi. Buu sözleşme sayesinde çocukların hakları yasalarca da tanınıyor. 20 Kasım günü tüm dünyada Çocuk Hakları Günü olarak kutlanıyor. Bu sözleşme, nerede doğduklarına, kim olduklarına; cinsiyetlerine, dinlerine ya da sosyal kökenlerine bakılmaksızın bütün çocukların haklarını tanımlıyor. Bu sözleşmeye yön veren temel değerler; ayrım gözetmeme, çocuğun yararının gözetilmesi, yaşama ve gelişme ile katılım.
chs54 maddeden oluşan sözleşmenin başlıca konuları:
•             Anne–babanın rolü ve sorumluluğu; bunun ihmal edildiği durumlarda ise devletin rolü ve sorumluluğu,
•             Bir isme ve vatandaşlığa sahip olma ve bunu koruma hakkı,
•             Yaşama ve gelişme hakkı,
•             Sağlık hizmetlerine erişim hakkı,
•             Eğitime erişim hakkı,
•             İnsana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkı,
•             Eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı,
•             İstismar ve ihmalden korunma hakkı,
•             Uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı,
•             Ekonomik sömürüden korunma hakkı,
•             İfade özgürlüğü hakkı,
•             Düşünce özgürlüğü hakkı,
•             Dernek kurma özgürlükleri hakkı,
•             Çocukların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirme hakkı,
•             Özel gereksinimleri olan çocukların hakları,
•             Özürlü çocukların hakları.
Konu başlıklarını okudukça bu konuda bir şeyler yapmak gerektiğini daha çok fark ediyoruz öyle değil mi?
bicodPeki neler yapabiliriz?

Öncelikle Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi hazırlarken savunulan gerekliliklere göz atalım:
•             Çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında
yetişmesinin gerekliliği
•             Çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için her yönüyle hazırlanmasının ve özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin gerekliliği
Ebeveyn gözüyle baktığımda, anne-baba olarak bu gereklilikleri yerine getirme çabasında olan ve sağlayabilen kaç bilinçli aile olabileceğini düşündüğümde daha fazla umuda ihtiyaç duyuyorum…
Kişi nasıl bir çocukluk geçirirse ileride de öyle bir birey olur. Ancak, özgürlük içinde yetişen çocuk, ileride bunu yeni kuşaklara yayar.
Çocuklarımız toplumun birer parçası ve geleceğimiz. Küçük oldukları için de daha fazla sevgiye ve şefkate ihtiyaçları var.
Ve çocuk işçiler!…
Çocuk olmak;
anne-babamızla aynı işi yapmak zorunda olmak değil!
Çocuk olmak;
ev diyeceğimiz bir yer olmadan, mahsul toplamak için oradan oraya göç etmek değil!
Çocuk olmak;
en ağır şartlarda, günde 10 saatten fazla çalışmak zorunda olmak değil!
Çocuk olmak;
kayıtlı olduğumuz okula, senede sadece birkaç gün gidebilmek değil!
Çocuk olmak;
sırf böyle bir dünyaya doğduk diye, önceden belirlenmiş bir kaderi yaşamak değil!
Çocuk olmak;
oyun oynamamızın lüks olduğunu kabullenip susmak değil!
Çocuk olmak;
kanunlarla korunmuş haklarımızdan mahrum büyümek değil!
ÇOCUK OLMAK;
BÖYLE BİR ŞEY DEĞİL!
BCODlogokucuk“Ne güzel, erken yaşta sorumluluk alıyorlar, elleri ekmek tutuyor” diyorsanız; günde 50 kuruşa yetişkinler için bile ağır sayılacak işlerde, 10 saat mesai yaptıklarını bilin.
“Hem spor yapıyor, hem de her yeri gezip görüyorlar” diyorsanız; yetersiz beslenme ve ağır şartlar nedeniyle kalıcı sağlık sorunları yaşadıklarını ve gittikleri yerlerde dışlandıklarını bilin!
“Durumu iyi olmayan bir kaç aile bu işi yapıyordur” diyorsanız; tam olarak 1 milyon çocuk işçiden bahsettiğimizi ve bu çocukların Türkiye’nin geleceğini şekillendireceğini bilin.
“Bu konuda kanun çıkartsınlar” diyorsanız; çocukların çalışmasının uluslararası sözleşmelerin yanı sıra İş Kanunu, İlköğretim ve Eğitim Kanunu gibi birçok başlık altında, halihazırda anayasal suç olduğunu bilin.
“Teftiş edilsin” diyorsanız, ülkemizdeki 4 milyon ticari kuruluşu denetleyecek iş müfettişi sayısının 1500 olduğunu bilin.
“Ne yapalım, büyüyünce düzelirler” diyorsanız, bu çocukların çalıştıkları için okula gidemediklerini ve onları gelecekte, kalıcı yoksulluktan başka bir şeyin beklemediğini bilin.
Çünkü gerçekleri bilirseniz, görmezden de gelemezsiniz…

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye buradan ulaşabilirsiniz. 
Bir gün de olsa çocuk olarak konuya dikkat çekmek için buraya tıklayınız.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Kadın-erkek eşitliği ile ilgili yasal haklar

Her ne kadar kadın-erkek eşitliği zaten varsa da... ve kadın-erkek madem eşit; farklıymış gibi eşit olmanın altının çizilmesinin gereği bizleri üzüyor olsa da yasalar karşısında kadın olarak haklarımızı bilmemiz gerekiyor. Anayasal ve kanunlara göre ayrıntılı olarak Kadınlar Derneği sıralamış yasal haklarımızı.



ANAYASA
Türkiye’de kadın–erkek eşitliği ilkesi, Anayasa’nın 41. ve 66. maddelerinde 2001 yılında, 10. ve 90. maddelerinde 2004 yılında ve yine 10. maddede 2010 yılında yapılan değişikliklerle güçlendirilmiştir.
Anayasa’nın 10. Maddesinde;
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
41. Maddesinde;
Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Hükümleri bulunmaktadır.
90’ıncı maddede yapılan düzenleme ile “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda çıkabilecek ihtilaflarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır”  hükmü eklenmiştir. Bu çerçevede Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi de (CEDAW) ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirilmiştir.
TÜRK MEDENİ KANUNU
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yasa evlilik içinde eşlere eşit haklar getirmiştir.Söz Konusu Kanun ile;
  • Kadın ve erkekler için evlenme yaşı 17 olmuştur. Ancak önemli bir neden varsa Hakim kararı ile 16 yaşında evlenilebilmektedir.
  • Hiç kimse zorla evlendirilemez ve herkes evleneceği kişiyi seçme hakkına sahiptir.
  • İstemediği biriyle evliliğe zorlanan kişi Cumhuriyet Savcılığı’na şikayette bulunabilir. İstem dışı evliliğin gerçekleşmesi durumunda ise kişi evliliğin iptali davası açabilir.
  • Evlilikten sonra bekarlık soyadı kullanılabilir.
  • Oturulacak konut eşle birlikte seçilir.
  • Eşlerin birlikte oturdukları konuta ilişkin kullanma ve yararlanma hakkını etkileyen her türlü kanuni işlemlerde eşler birlikte karar vermek zorundadırlar.
  • Yaşanılan evin eşlerden birinin üzerine veya tapusu eşler arasında müşterek olması durumunda konutun başkasına devredilmesini veya satılmasını istemiyorsanız tapu kütüğüne aile konutu şerhinin verilmesi istenebilir. Bu şerhin verilebilmesi için, oturulan mahallenin muhtarlığından alınacak ikametgah belgesi, nüfus cüzdanı ve bir adet fotoğraf ile tapu dairesine başvurmak yeterli olacaktır.
  • Kiralık aile konutlarında eşlerin her ikisi birden kira sözleşmesinde taraf olabilirler. Bu durumda eşlerden biri tek başına kira sözleşmesini sona erdiremez.
  • Meslek ve iş seçiminde ve devamında diğer eşin izni gerekli değildir.
  • Çocuğun velayetinin kullanımında eşler ortak ve eşit haklara sahiptir.
  • Evlilik birliğinin giderlerini karı ve koca birlikte karşılamak durumundadır. Kadın çalışıyor ise kazancı ile ev kadını ise emeği ailenin geçimine katkı olarak kabul edilmektedir.
  • Evlilik birliği devam ederken de evin geçimine kazancı ile katkıda bulunmayan eşten nafaka talep edilebilmektedir. Aynı evde yaşamak nafaka talebine engel değildir.
  • Boşanmadan sonra açılacak nafaka davaları sadece oturulan yer mahkemesinde değil Türkiye’nin her yerinde açılabilmektedir.
  • Ailenin ekonomik varlığının korunması talep edilebilmektedir. Eşin malları üzerindeki harcama, satma v.s. gibi yetkisinin sınırlandırılması hakimden istenebilir. Sınırlama kararı ile hakimin belirleyeceği mal varlığı değerleri ile ilgili işlemler ancak diğer eşin rızası ile yapılabilir.
  • Boşanma davası sürerken tedbir nafakası alınabilmektedir.
  • Boşanma davalarında evlilik birliği içinde zarar gören veya beklenen menfaatler için maddi tazminat, kişilik hakları ihlal edilmişse ispatlanabilmesi durumunda manevi tazminat talep edilebilir.
  • Boşanma ile yoksulluğa düşülmesi durumunda süresiz nafaka (yoksulluk nafakası) istenebilmektedir. Yoksulluk nafakası bir gelir edininceye veya tekrar evleninceye kadar devam eder.
  • Nafaka (tedbir, iştirak veya yoksulluk nafakası) ödenmesine ilişkin mahkeme kararı kesinleşmiş olmasına rağmen ödeme yapılmıyorsa ödeme yapmayan eşin cezalandırılması için ceza mahkemesine başvurulabilir.
  • Belge, fotoğraf, şahit vb. yöntemlerle ispatlandığı takdirde boşanma esnasında eşte kalan çeyiz, ziynet veya ev eşyalarının iadesi veya bedeli istenebilir.
  • Yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi olup eşin üzerine alınan mallara da ortak olunabilmektedir.
  • Aile konutu ve ev eşyası ile ilgili olarak sağ kalan eşe tercih hakkı getirilmiştir.
  • Resmi nikah olmadan imam nikahı yaptıranlar ve bu dinsel töreni yapanlar cezalandırılmaktadır.
  • Evlilik birliği dışında doğan çocuğun velayeti anneye aittir ve herhangi bir mahkeme kararı gerekmez.
  • Evlatlıkla evlenmek yasaktır.
AİLE MAHKEMELERİ
Aile hukukundan doğan dava ve işlemleri görmek üzere her ilde ve nüfusu yüzbinin üzerindeki her ilçede tek hakimli ve asliye mahkemesi derecesinde olmak üzere Aile Mahkemeleri kurulmuştur. Bu mahkemelerin kuruluş görev ve yargılama usulleri 4787 sayılı kanunla belirlenmiştir.Aile Mahkemesi hakimi;
  • 4320 Sayılı Yasaya ilişkin tedbirleri almakla,
  • Boşanma, maddi manevi tazminat, nafaka, velayet, evlat edinme, vesayet, babalık bağının kurulması, tanıma gibi aile hukukuna ilişkin davalara bakmakla,
  • Evlilik birliği sürerken eşlerin birlikte karar vermesi gerektiği durumlarda anlaşma sağlanmadığı durumlarda karar vermekle,
  • Eşler arasındaki mal rejiminin (edinilmiş mallara katılma, mal ortaklığı, paylaşmalı mal ayrılığı) tasfiyesini yapmakla görevlidirler.
Bu mahkemelerde hakimlerin yanısıra uyuşmazlıkları gidermek üzere görev yapan uzmanlarda yer almaktadır.
TÜRK CEZA KANUNU
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kadın erkek eşitliği gözetilerek hazırlanan Yeni Türk Ceza Kanununda kadının mağdur olduğu birçok suç topluma karşı işlenen suçlar kapsamından çıkarılıp, kişilere karşı işlenen suçlar kapsamına alınarak cezaları ağırlaştırılmıştır.Söz Konusu Kanun ile;
  • Kadın ve kız ayrımı kaldırılmıştır.
  • Aile hukukundan kaynaklanan sorumlulukların yerine getirilmemesi suç sayılmaktadır.
  • Cinsel suçlar kişilere karşı suçlar başlığı altında alınarak cezaları ağırlaştırılmıştır.
  • Çocuklara ve kişilere yönelik her türlü cinsel istismar cezalandırılmaktadır. Yakın akrabaların üvey baba, evlat edinen, vasi, öğretmen, bakıcı, sağlık hizmeti veren, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişilerin çocuklara yönelik her türlü cinsel istismarında verilecek ceza ağırlaştırılmaktadır. Ağırlaştırılmış ceza ile birlikte eylemi gerçekleştiren ilgili kişinin konumuna göre velayet, vesayet hakkı elinden alınmaktadır.
  • Kaçırılan veya alıkonulan ile sanık hükümlü/hükümlülerden birinin evlenmesi halinde cezanın ertelenmesi veya indirim yapılması veya silinmesi mümkün değildir.
  • Töre cinayetleri faillerinin Kanunda öngörülen en ağır ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması hükmü getirilmiştir.
Bunlarla birlikte;
  • Birden fazla evlilik yasaktır.
  • Resmi nikah yapılmadan gerçekleştirilmek istenen dini nikahı yapanlar ve yaptıranlar cezalandırılmaktadır.
  • Evlilik içi tecavüz suç sayılmaktadır.
  • İşyerlerinde taciz ve tecavüz cezalandırılmaktadır. Mağdurun bu eylem sonucu işsiz kalması durumunda verilen ceza artırılmaktadır.
  • Tecavüz sonucu hamile kalan kadının isteğinin bulunması halinde 20 haftaya kadar olan hamilelikte hastane ortamında kürtaj olunması mümkündür.
  • Hakim ve savcı kararı olmaksızın keyfi bekaret kontrolü yasaktır.
İŞ KANUNU4857 Sayılı İş Kanunu 10.06.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.Yeni İş Kanununun temel felsefesini, işçi-işveren ilişkisinde cinsiyet dahil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım yapılamayacağı esası oluşturmaktadır. 
Söz Konusu Kanun gereğince;
  • Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.
  • Hamilelik ya da doğum ve süt izinleri nedeniyle iş akdi feshedilemez.
  • Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır.
  • Geçerli olmayan bir sebeple iş akdinin feshedilmesi halinde işe iade talebinde bulunma hakkı mevcuttur.
  • Cinsel tacize uğrayan işçinin iş akdini derhal fesih hakkı vardır.
  • Çalışırken evlenilmesi halinde, evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde istenilmesi halinde kıdem tazminatı alınarak işten ayrılıma hakkı bulunmaktadır.
  • Yasa gereğince işe başlanılan gün sigortalılığın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. İşveren çalışmayı Sosyal Sigortalar kurumuna bildirmez ise işe giriş bildirgesi çalışanın kendisi tarafından verilebilmektedir.
4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN
Kanun, Türk Medeni Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocuklarını veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olanlarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi üzerine Aile Mahkemesi Hakimi tarafından mağdur tarafı korumak amacıyla alınacak tedbirleri içeren koruma kararını ve karara uyulmaması halinde verilecek cezayı düzenler.Kanunun uygulanması sadece fiziksel şiddete yönelik değildir. Kanun, özgürlüğün engellenmesi, fiziksel, ekonomik, psikolojik zarar verme ve cinsel şiddet dahil her türlü şiddet biçimi kapsamaktadır.
Söz Konusu Kanuna göre;
  • Şiddet uygulayan birey evden uzaklaştırılır.
  • Şiddet uygulayan bireyin; şiddet mağduruna, çocuklarına ve diğer aile bireylerine karşı şiddete ve korkuya yönelik davranışlarda bulunması engellenir.
  • Şiddet uygulayan bireyin, şiddet mağdurunun ve çocuklarının eşyalarına zarar vermesi engellenir.
  • Şiddet uygulayan bireyin, telefon, faks v.s. iletişim araçları ile şiddet mağdurunu rahatsız etmesi engellenir.
  • Şiddet uygulayan bireyin varsa silahı alınır.
  • Şiddet uygulayan bireyin alkol ve uyuşturucuyu evde kullanması veya eve kullanmış olarak gelmesi engellenir.
  • Aile mahkemesi durumun gerektirdiği başka tedbirlerin de alınmasına karar verebilir.
  • Hakim sayılan tedbirlerin birinin, birkaçının ya da hepsinin uygulanmasına karar verebilir.
  • Koruma kararı dosya üzerinde yapılan inceleme ile verilir, duruşma yapılmaz.
  • Karara itiraz edilse bile itirazın incelemeye alınması koruma kararını uygulanmasını engellemez.
  • Koruma kararı temyiz edilemez.
  • Tedbir kararı her yerden alınabilir. Şiddete uğrayan birey evden kaçıp, başka bir ilde oturan bir yakının yanına gitse bile o anda bulunduğu ildeki mahkemeden bu kararı talep edebilir.
  • Yasada yer alan tedbirlerin alınması için Aile Mahkemesine verilen dilekçede şiddet mağduru kendisi ve çocukları için gerekli nafaka miktarını belirleyip, isteyebilir.
  • Hakim şiddet uygulayanın evden uzaklaştırıldığı süre boyunca şiddet mağduru ve çocuklarına nafaka ödenmesi kararı verebilir.
  • Şiddet uygulayan bireyin koruma kararına uymaması durumunda mağdur veya herhangi biri karara uyulmadığını karakola bildirmesi halinde karakol soruşturma başlatmak ve -Cumhuriyet Savcılığına durumu bildirmek zorundadır.
  • Cumhuriyet Savcılığı koruma kararına uymayan birey hakkında dava açar ve karara uymayan kişi 3 aydan 6 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Koruma tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin süre en çok 6 aydır.
  • Sürenin sonunda şiddet tekrarlanacak olursa şiddet mağduru tekrar koruma kararı için başvurabilir.
  • Aile Mahkemesi Hakimi, uygun görmesi halinde şiddet uygulayan bireye “bir sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi için başvurması.”tedbirine karar verebilir.
  • 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa ile ilgili yapılacak işlemlerden masraf alınmaz.
Halihazırda uygulamadaki aksaklıkları gidermek amacıyla Kanun’da değişiklik yapılmasına ilişkin olarak çalışmalar başlatılmış, ilgili kurum kuruluşların katılımları ile ve sivil toplum kuruluşlarından alınan görüşler doğrultusunda 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılası Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmıştır. Süreç devam etmektedir.
KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ SÖZLEŞMESİ
Türkiye, Kadın – erkek eşitliği alanında uluslararası düzeyde bağlayıcı tek yasal doküman olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine (CEDAW) 1985 yılında taraf olmuştur.Söz konusu sözleşmenin temel hedefi; toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğini sağlamak amacıyla, kalıplaşmış kadın-erkek rollerine dayalı önyargıların yanısıra geleneksel ve benzer tüm ayrımcılık içeren uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamaktır.
Kaynak: www.kadinlardernegi.com

23 Ağustos 2013 Cuma

Anaokulu mu kreş mi anasınıfı mı?-2

Okul öncesi dönemde çocuklar için anaokulunun mu kreşin mi ana sınıfının mı uygun olduğu konusunda uzman görüşlerinin yer aldığı yazı dizime devam ediyorum. Bu yazıda, Uzman Pedagog Belgin Temur Yağlıtaş’ın ve Uzman Pedagog ve Psikolojik Danışman Duygu Çalışır’ın görüşlerini bulacaksınız.
Belgin Temur Yağlıtaş – Uzman Pedagog / Psikolojik Danışman: 3 yaşından itibaren her çocuğun okul öncesi eğitime ihtiyacı olduğu artık biliniyor. Birçok aile de bu dönemde çocuğunu anaokuluna gönderiyor. Okula hazırlık sınıfı konusunda ise farklı görüşler mevcut. Birçok anne baba çocuğunun iki yıl boyunca devam ettiği, tanıdığı, güvendiği bir ortamda kalmasının daha iyi olduğunu düşünüyor. Çocuğun bir yıl daha sevdiği, alıştığı, arkadaşlarının bulunduğu ortamda devam etmesi anne babalara güven veriyor.  Bazı anne babalar ise gideceği ilkokulun anasınıfına devam etmesinin daha uygun olacağını düşünüyor. Çocuğun bir an evvel bu yeni ortama alışması ve böylece ilkokula başladığında daha kolay uyum sağlaması mümkün olur düşüncesi oluşuyor.
Her kararda olduğu gibi bu kararda da çocuğun özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerekir. Olgunlaşma ve büyüme her çocukta farklılık gösterir. Özellikle yuvaya uyumda zorlanan çocukların ilkokula kolay uyum sağlamaları için hazırlık döneminden itibaren gideceği okula gönderilmesi genellikle daha büyük zorlukların yaşanmasına sebep olmaktadır. Çünkü bu çocuklar yaşıtlarına göre yeterli olgunluğa sahip olmak için biraz daha fazla zamana ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle de bir yılı daha alıştıkları güvenli ortamda geçirmiş olmaları, okula daha hazır başlamalarını, daha donanımlı olmalarını sağlamaktadır. Diğer yandan okula başlama yaşının düşürülmüş olması çocukların okul olgunluğu ile ilgili zorluk yaşama olasılıklarını arttırmış durumdadır ve bu nedenle de yine birçok çocuk tam da okula hazır olamadan okula başlamak zorunda kalmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan gerek ilköğretim okullarının ana sınıfları, gerekse anaokullarının ana sınıfları aslında aynı müfredat programını uygulamaktadırlar. Uygulanan metodlar ve uygulama şekli farklılık göstermektedir. Bu nedenle de çocuğunuzu, eğitimine ve metodlarına güvendiğinizanaokulunuzun hazırlık sınıfına göndermeniz hem çocuğunuz hem de sizin için güven verici olacaktır.
Çocuğunuzu, eğitimine güvenmediğiniz, sadece çocuğunuza iyi bakım verdiğini düşündüğünüz bir anaokuluna gönderiyorsanız hazırlık sınıfında gideceği ilkokulun anasınıfına göndermek daha iyi bir seçim olacaktır. Bunun dışındaki durumlarda çocuğun başladığı okulda devam etmesi birçok açıdan daha yararlıdır.

anaokulu1Duygu Çalışır – (Özel Mavi Aile Danışma Merkezi) Pedagog / Psikolojik Danışman:Çocuk eğer ilkokulu özel bir okulda okuyacaksa okuyacağı okulun ana sınıfına başlaması çocuğun hem okulun ortamına hem de sistemine alışması açısından daha uygun oluyor. Arkadaşlarıyla birlikte ilkokula başlamak çocuğun güvende hissetmesi açısından da yararlı oluyor. Okul da çocuğu tanıdığı için ilkokula geçiş sırasında çocukla ilgili bilgi aktarımı, uygun öğretmen seçimi konularında aileye destek olabiliyorlar. Devlet okuluna başlayacak çocuklar için ise çocuğun devam ettiği bir ana okul varsa oradan alıp devlet okulunun ana sınıfına vermek çocuk açısından pek de uygun bir yaklaşım olmuyor. Uyum ve öğrenme becerileri açısından bakıldığında çocuğun alıştığı ortamda okula hazırlanması daha uygun bir yaklaşım.

20 Ağustos 2013 Salı

Anaokulu mu kreş mi anasınıfı mı?-1

Okul öncesi dönemde ebeveynlerin en çok üzerinde düşündüğü konulardan biri çocukların kreşe ya da ana sınıfına hangi yaşta başlamasının doğru olduğu konusudur. Başlangıç noktasına karar vermek ve yol almaktan sonra ise özellikle okula başlama yaşının öne çekilmesi ile daha da önem kazanan diğer konu, çocuğun ilkokuldan önceki yılda anaokuluna mı ana sınıfına mı devam etmesinin uygun/doğru/daha doğru olduğudur. Bununla ilgili olarak ailelerin okul arayışı, kayıt dönemleri sürecinde çokça araştırma yaptığını ve uzman görüşüne ihtiyaç duyduklarını biliyoruz. İşte bu  yazı dizisinde alanlarında uzman eğitimci, pedagog ve psikologların, okul öncesi dönemde çocuklar için anaokulunun mu kreşin mi ana sınıfının mı uygun olduğu konusunda görüşlerini bulacaksınız.
Aylin Sılığ – Uzman Psikolog – Psikolojik Danışman:
Bu yazıda önce kavramları tanımlayıp, bağımsız olmaları bakımından anaokulu ve kreş ya da bir ilkokulun bünyesinde olması bakımından anasınıfı tercih etmek konusunda netleşmeye ihtiyacı olan velilere fikir vermeye çalışayım istiyorum.
Anaokulları 3-6 yas arası çocuklara okul öncesi eğitimi veren, bağımsız yani ilkokul bünyesinde olmayan ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, MEB tarafından denetlenen kurumlardır.
Kreşler küçük yaş gruplarına bakım hizmeti ve 3-6 yaş çocuklarına okul öncesi eğitim hizmeti veren Sağlık Bakanlığı’na bağlı, denetimi Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan kurumlardır.
Anasınıfı sadece 6 (yeni yasayla bu yaş 5 olarak ifade ediliyor olabilir) yaşa hizmet verir ve bir ilkokulun bünyesindedir.
Bir yıl sonra ilkokula başlayacak olan çocuklar açısından bu üç farklı kurumun amaçları aslında aynıdır; bilişsel (akademik), sosyal ve duygusal açıdan çocukları ilkokula hazırlamak.
Bir veli çocuğunun, ilkokula başlamadan bir yıl önce okul öncesi eğitimi almasını istiyorsa, velinin önünde 3 seçenek var demektir:
1- Anaokulu
2- Anasınıfı
3- Kreş
Burada Anaokulu ve kreş bağımsız yapılarken, anasınıfı ilkokul bünyesinde olması bakımından farklıdır.
anaokulu1Anaokulu-anasınıfı-kreş tercihini etkileyen nihai belirleyici faktorler kişiseldir. Bu nedenle tek bir doğru var anlayışından uzak durmayı tercih ederim. Bu tip kararların alınmasında, ailelerin neler düşündüğünü, nelere önem verdiğini belirlemelerine yardımcı olarak onların tercihlerini yapmasını sağlamaktan yanayım. Dolayısıyla görüşmelerimde cevaplardan çok ailelere yönelttiğim soruları daha önemli bulurum.
Benim ailelere soracağım bazı sorular şunlar olur:
  • Çocuğunuz yeni durumlara uyum sağlarken süreci nasıl yaşar?
  • Çocuğunuz daha önce herhangi bir kurumda okul öncesi eğitimi aldı mı?
Bazı çocuklar için yeni durumlar belirgin bir stres tepkisine neden olabiliyorken bazıları bu durumla daha rahat başeder. Özellikle yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanan ve daha önce hiç okul öncesi eğitim almamış çocukların aileleri anaokulu, kreş veya anasınıfı seçmeden önce çocuklarının bu özelliklerini iki açidan değerlendirebilirler:
anasinifi11-Anaokulları ve kreşler fiziksel çevre bakımından anasınıflarına oranla çocuklar için daha avantajlı olduğundan, çocukların uyum sağlaması daha kolay olur. Diğer bir deyişle çocuklar kendilerine göre dizayn edilmiş, renklendirilmiş, büyük çocuklardan izole, bakıcı teyzelerin olduğu, daha samimi ilişkilerin kurulduğu bağımsız anaokullarında ve kreşlerde daha rahat edebilirler. Özellikle evden ilk defa ayrılan çocuklar için butik tarzdaki bu okullar ailelere daha cazip gelebilir.
2-“Çocuğum yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanabilen bir çocuk, o nedenle kendi sınıf arkadaşlarından çocuklarla beraber ve aşina olduğu binada ilkokula başlamasını isterim” de diğer bir bakış açısıdır. İlkokul bünyesinde olmaları bakımından anasınıfları, çocuğun okulun fiziksel şartlarına, büyük çocukların varlığına alışmasına olanak sağlar. Ayrıca aileler çocuk anasınıfına giderken, okulun atmosferini görme, o yıl 1.sınıfı okutan ögretmenlerle tanışma, çocuğu 1.sınıfa giden velilerden görüş alma şansını da bulabilirler.
Bu noktalarda aileyi aydinlattiktan sonra “hangi formül size uygun?” diyerek ailenin netleşmesini sağlamayı tercih ederim.
Umarım bu yazımla belli başlı soruları kendinize sormanızı sağlayabilmiş ve devamında bir karmaşa yaşamanıza ve netleşmenize neden olabilmişimdir.

Powered By Blogger
Sevgili Ziyaretçim,
Blogumda aradığını bulmanı ve ziyaretinin keyifle geçmesini dilerim. Sevgi ve sağlıkla...