30 Eylül 2011 Cuma

Emzirme Haftası ve Emzirme Reformu



Blog tutmaya başladığımdan beri tanıma ve takip etme fırsatı bulduğum, yazilarını okumaktan keyif aldığım çok blog var. Geriye dönüp baktığımda sanal ortamda izlediğim bloglar sayesinde birçok konuda başka yerlerde bulamayacağım bilgiler edindiğimi ve paylaşımların getirdiği kazanımları ve farkındalıkları görüyorum. Blogcu Anne'nin blogu da bu anlamda hayatıma kazanım olarak girdi; hem de özellikle eşimle birlikte çekirdek aile olmamızı sağlayan minik bebeğimizle hayata yeni başladığımız dönemde! Israrla ve gayretle üzerinde durduğum annelik ve emzirme konularında farkındalık yaratma çabasında olan sevgili Blogcu Anne Elif Doğan, Çalışan Gebe Simge Alhan ile birlikte Emzirme Reformu'nu hayatımıza kazandırarak birçok yeni annenin bu önemli konuda gözlerini açmasını sağlıyor. Emzirme Reformu gönüllüsü genç anneler, uzmanların gönüllü olarak verdiği eğitimlerle edindikleri bilgilerle Gönüllü Emzirme Rehberliği yapıyor. Emzirme Reformu, www.emzirmereformu.com 'da desteğinizi bekliyor.


Emzirme Reformunu takiben google'da kurulan Emziren Anneler grubunda da değerli bilgiler paylaşılıyor. Emziren Anneler grubunun üyeleri başta olmak üzere birçok kişi gönüllü olarak Emzirme Reformu bünyesinde emek vermekte. Grup şöyle tanımlanıyor:


"Anne olsanız da, olmasanız da, emzirseniz de, emzirmeseniz de, “emzirme hakkında söylemek ya da paylaşmak istediğim bir şeyler var” diyorsanız Emziren Anneler grubunda yeriniz var demektir."






Türkiye'de ilk altı ayda sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin oranı %1,3. Beş yaşın altındaki çocukların %25'inde beslenme eksikliği görülüyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık %15'i beş yaşın altında. Ve bu çocukların 63,000'i her yıl önlenebilir hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. (Kaynak: UNICEF Türkiye, Anne sütüyle ilgili gerçekler)

Gerek bu gerçekler, gerekse çalışan annelerin emzirme ve süt izni konusunda yaşadıkları sıkıntılardan yola çıkarak başlatılan Emzirme Reformu, anne sütü ve emzirme hakkındaki farkındalığı arttırmak ve bu konuda bazı değişiklikler yapılması gerektiğine dikkat çekmek üzere başlatılan bir harekettir.





Emzirme Reformu bugüne kadar 700’e yakın bireyin yanı sıra, başta Lansinoh firması olmak üzere e-Bebek ve LeiLeo gibi firmalar, Kadir Has Üniversitesi ve birçok medya kuruluşu tarafından desteklenmiştir.

Emzirme Reformu ile ilgili basında dikkatimi çeken en son habere buradan ulaşabilirsiniz.



Bu hafta Emzirme Haftası. Annelere seslenelim:

Bebeğiniz ve kendiniz için, bebeğinizi emzirin. Her annenin kendi bebeğinin ihtiyacı oranında ve içerikte süt ürettiğini unutmayın ve anne ile bebek arasındaki başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bu değerli paylaşımın tarifsiz mutluluğunu yaşayın. Yalnız değilsiniz; her anne çocuğunu beslemek ve sağlığı konusunda endişeler yaşayabiliyor ve unutmayın ki her anne çocuğuna bu anlamda yetebilir. Başedemediğiniz emzirme problemlerinde yol göstericilerden bilgi almaktan çekinmeyin. Emzirme Haftası kutlu olsun!

27 Eylül 2011 Salı

Hayır Demeyi Öğrenin!



Bugün oğlumla birlikte Kadıköy'den evimize minibüsle dönerken tanık olduğum durumu paylaşmadan edemeyeceğim...

Aslında yaşanan sahnenin kimbilir kaçıncısı yaşandı bilmiyorum ve bunun son olmayacağını biliyorum malesef...

Alkol kokusu bir yana kötü niyeti gözüne yansımış, fermuarı inik bir adam minibüse biniyor. Tam iş çıkış saati, minibüs kalabalık, kapasitesinin kaç katı insan var bilemiyorum. Adam etrafı kolaçan ettikten sonra ayakta duran hanımlardan birine yanaşıyor ve birkaç dakika sonra hanımdan "siz şöyle geçin" diye ona yetmeyecek dozda bir tepki geliyor ve adam yer değiştirmek üzere bakınıyor, kendisine en uygun gelen yere yönleniyor ve benim önümde oturan genç kızın üstüne doğru yanaşıyor da yanaşıyor. Kız, ondan uzaklaşıp cama yapışık şekilde yoluna devam etmeye çalışıyor ama birşey söylemiyor. Ben artık sezdiklerime ve farkettiğim duruma dayanamayarak, adamın yanındaki başka bir adama " bir bakar mısınız rahatsız mı bu adam?" diye o rahatsız adamı uyarmasını işaret ediyorum. Adam kötü niyetli adamı dürtüyor ve rahatsız adam başka bir arayışa geçiyor. Derken minibüste rahatsız edilmedik ayakta kadın yolcu kalmıyor ve en son durağı olan oturan genç bir kız yine sesini çıkarmıyor. Artık benim sabrım taşıyor, içimden avaz avaz bağırmak, adamın bir daha bu sapıklığı yapamayağı kadar canını acıtmak istiyorum ve kadınlara sesleniyorum:

"Neden sesinizi çıkarmıyorsunuz? Atmak lazım bu adamı minibüsten, neden maruz kalıyorsunuz? Tecavüze maruz kalana kadar sesiniz çıkmayacak mı? Neden tepki vermiyorsunuz?"

Hakikaten inanamıyorum. Neyin suskunluğu bu? Adamın yaptığı değil de sapıklığa maruz kalmak mı ayıp? Ordan değil burdan buyurun diye kendi başından savıp hedefi farklı yöne yönlendirmek mi doğru olan? Neden korkuyorsunuz?

Bu arada erkeklerden biri de bana yanıt veriyor. "Hanımefendi sizden başka böyle tepki veren yok, demek ki sizden başka herkes memnun bu durumdan" Offf delirecek gibi oluyorum. Kimi adamlar da "kadınlar seslerini çıkarmıyor, akşam akşam biz mi canımızı sıkalım" diyor.

Bunların hepsinin kaynağı HAYIR demeyi bilememek mi? Bu denli bir duruma maruz kalıp hala sesini çıkaramıyor mu bizim kadınımız? Hala nezaket peşinde ordan değil burdan buyurun demenin ötesine neden gidemiyor? O sesini çıkarmayan kadınlara mı yoksa adamlara mı kızmalı?

Evet herkesten önce kişi kendini korumalı; yoksa şehrin ortasında evire çevire dövülüp seyirci toplayan aciz genç çocuklardan farksız bir şekilde sapıklıklara ve tüm çirkinliklere maruz kalırsınız, etrafınızdan da kimse sizi kollamaz. Tabii tepki vermeye cesaret edemeyip susan bir genç kızsa da etraftaki erkek adamların hiç anaları, kız kardeşleri, eşleri ve çocukları yok mu, onların başına gelse yerle bir etmezler miydi adamı diye düşünmeden edemiyorum. Toplumun bu duyarsızlığının sınırı nedir? Bunların yanıtlarını bulamıyorum.

Acaba bu yazının etiketine neler yazmalı ki burada yazdıklarımı öyle çok kişi okusun ki hiç değilse bir nebze birşeylerin farkındalığında katkım olsun...Offff...


“Hayır” diyebilmek öğrenilen ve öğretilebilen sosyal bir beceridir. Bu sosyal becerinin eksikliği, yani “hayır” diyememek ise bir hastalıktır. Daha doğrusu psikolojik ve fizyolojik hastalıklara yol açan tehlikeli bir virüstür.

Sözün kaynağı: http://www.aktuelpsikoloji.com/ Yanlış mı siz söyleyin!

24 Eylül 2011 Cumartesi

Dünyanın En Eski Masalı


Aşağıdaki “dünyanın en eski masalı”, Medhananda tarafından Mısır’da bulunmuştur:

“Bir varmış, bir yokmuş. Bir kralın bir oğlu olmuş. Doğarken yazgı tanrıçaları, ölüm nedeninin bir yılan, bir krokodil, ya da bir köpek yüzünden olacağı kehanetinde bulunmuşlar. Kralın oğlu büyüdüğünde, bu kehaneti hatırladıkça hüzünlenmeye ve bu korkunç yazgıdan nasıl kurtulabileceğini araştırmaya başlamış. Yollara düşmüş, danıştığı herkes ona, her insanın öleceğini söylüyormuş.
Günlerden bir gün bir tapınağa gelmiş. Tapınak kapısının bir yanında bir yılan, diğer yanında bir krokodil resmi varmış. Bu kutsal yere girişin üstünde de bir köpek resmedilmişmiş. Kralın oğlu hemen girip, rahibe sormuş:

“ Bu resimler her insanın yazgısıyla mı ilintilidir?”

Rahip de: “Onları doğru anlayabilen, kendi kendinin efendisi olur!” demiş.

Kralın oğlu: “Bana kendi kendimin efendisi olmayı öğret, lütfen!” ricasında bulunmuş.

“ Bak, yılan senin yaşama gücün, seni milyonlarca yıl taşıyan enerjidir. Her dalga geldiğinde, seni yıldızlara savurmaya çalışır ve her dalga çukurunda sana ataların gibi yıldızlara yükselmek ve orada parlamak arzusu aşılar.

Ama sen kendi kendine: Ben, bu dalga çukurlarından birinde doğdum ve dalga tepesine gelindiğinde öleceğim, dersen; o zaman kendi ölümsüz yılan gücünü kendi ellerinle doğrayıp parçalara ayırdın demektir."

Kralın oğlu: “Bunu asla yapmayacağım” diye söz verir. “Pekiyi, yazgı tanrıçalarının sözünü ettiği krokodil ne oluyor?”

“Evet, krokodile gelince,” demiş rahip diğer duvarı göstererek, “o da senin benliğinin bir parçası. O senin içinde daima oburca kendini beslemek isteyen, sürekli başka canlıları yutup duran şeydir. Ama sen, acıktım dediğin anda krokodil seni zaten yutmuş demektir. Kendini onunla özdeşleştirmişsen, onunla yaşlanır ve hastalanırsın ve sonra da ölürsün. – Çok dikkat et, krokodille sona erme, tersine krokodil senin büyük varlığının yalnızca geçici küçük bir parçası kalmalı, onu sen daima yeniden edinmelisin, o kadar.”

“Krokodilime çok dikkat edeceğim” demiş kralın oğlu, “Pekiyi köpek nedir?”

“Köpek de senin bir parçandır. Kendi kendinle tanıştığında, onunla da tanışmış olursun. O zaman senin en iyi arkadaşın olacaktır. Senin gölgen, koruyucu ruhun olarak her yere seninle gidecek, tüm yolları ve kapıları sana açacaktır. Daha şimdiden içinde o, daima uyanık olandır; uykuya daldığında ya da kendini unuttuğunda bile o, kendi kendini rüyalarında yitirmeyesin ve ertesi sabah, tam zamanında yeniden kendine giden yolu bulasın diye, daima bekler. Onunla dost olabilmen için, sana uyuma imkânı tanınır, alıştırma yapasın, onunla birlikte kendi kendinin tam bilinci içinde, yaşamdan yaşama geçen kapılardan kendini kaybetmeden ve unutmadan geçebilmeyi öğrenesin diye.”

Kralın oğlu rahibe ve kendi kendine, sadık bekçisiyle dost olmaya söz vermiş, hiç ölmeden yaşamış ve halâ her birimizin içinde yaşamaktaymış.”

Kaynak: http://www.egitimsanatidostlari.org/

23 Eylül 2011 Cuma

Lavoisier'in Kafası


Kimya biliminin dehası Lavoisier' in, asıl eğitimi hukuktu ve Paris Barosu'na kayıtlı bir avukattı. Bilimsel gözlem ve yorum üzerine yaptığı konuşmaları nedeniyle bütün dünyada ün kazanmıştı. Kimya bilimini reddeden yobazları gösterip "Bu kelleler hiçbir şeye yaramaz" dediği için tutuklandı. Aynı gün yargılanıp, giyotinle ölüme mahkum edildi. Lavoisier; matematikçi Lagrange' i çağırdı ve"kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam; insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte  demektir"... dedi. Lavoisier' in kafası kesildi, sepete düştü ve gülerek iki kere göz kırptı.


Matematikçi Lagrange diyor ki;"Lavoisier' in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir. Ama o yobaz kafalar asırlarca karanlıkta sürünecekler, insanlığı da süründüreceklerdir."

12 Eylül 2011 Pazartesi

Aynalık Çalışması - İçimizdeki Yolculuk


Kendim için uzun zamandır yapmak isteyip henüz fırsatını bulamadığım şeylerden biridir İçimizdeki Yolculuk' u okumak. Kitabın yazarlarından M.Fatih Koçak, aynalık çalışmasınının ne olduğunu ve nasıl kullanılabileceğini anlatıyor. İnsanın kendini keşfetmesi yolunda bu satırlar bile yeterince önemli. Ayrıntılarda saklı birçok şey...

"Aynalık enerjisi, ruhsal tekamülümüzde korkularımızın farkındalığına
hizmet eden karma prensibi kadar önemli bir araçtır.
Aynalık, Evren'deki çekim kanununu anlatır.
Bu kanun "her şey, benzer olanı kendisine çeker" ifadesidir.
Evren'de hiç bir şey tesadüf, şans veya şansızlık değildir.
Bizim içsel enerjimiz her gün hayatımızdaki sahneleri yaratan yegane kaynaktır.
Bizlerin tesadüf diye adlandırdıkları evrensel anlamda çekim kanununun bir yansımasıdır.
Biz içsel enerjimiz neyse, dışarıda da onu yaşarız.
Bu anlamda, hayatımıza giren insanlar da bir şans oyunu sonucunda orada değildirler.
Hayatımıza bir şekilde dokunmuş olan her insan, çekim yasası sonucunda bir aynalık göreviyle oradadırlar.

PEKİ BU AYNALIK ENERJİSİ BENİM RUHSAL GELİŞİMİM İÇİN NEDEN ÖNEMLİDİR?
Kızdığım, öfkelendiğim, üzüldüğüm olayların bana korkularımı gösteren bir sahne oluşu gibi,
başkalarında gördüğüm ve beni rahatsız eden, kızdıran
"BEN BÖYLE İNSANLARDAN HİÇ HOŞLANMIYORUM" diyerek,
bir istememe, beğenmeme duygusuyla tarif ettiğim her tasvir de
benim içsel enerjimi bana göstermek için hayatıma girmiştir.
Çevremde "ne kadar inatçı", "ne kadar bencil", "ne kadar düzenbaz" şeklinde,
bir negatif duygunun eşliğinde sıfatlandırdığım herkes
çekim kanunu gereği
BANA BENİ GÖSTERMEK ÜZERE AYNALIK ENERJİSİYLE HAYATIMA GİRMİŞTİR.
Bu biliş hayatımıza yeni bir farkındalık getirir.
Hatta aynalıklarımızdaki her farkındalığımız içsel enerjimizi hemen o anda yumuşatır
ve ilahi sevgiyle uyumlu hale getirir.
Çünkü AYNALIK ENERJİSİ SADECE BİZİM İÇSEL FARKINDALIĞIMIZA HİZMET EDER.
O, ONU FARK ETTİĞİMİZ VE KABUL ETTİĞİMİZ ANDA
KENDİLİĞİNDEN HAYATIMIZDAN ÇIKMAYA BAŞLAR.
O güne kadar KENDİMİZDEKİ VARLIĞINI REDDETTİĞİMİZ TÜM VAR OLMA HALLERİ,
ONLARI KABUL ETTİĞİMİZ ANDA BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜME GİRER.
Aynalık enerjisi, bize Evren'in
"bak, sen yalan söylüyorsun",
"bak, sen inat ediyorsun",
"bak, sen insanları aldatıyorsun", şeklindeki mesajlarıdır.
AYNALIK DÖNÜŞTÜRME MEDİTASYONU:
Aynalık enerjisinin dönüşümü, kabul enerjisinde yatar.
BİR KEZ AYNALIĞINIZI BULDUĞUNUZDA
ONU KABUL ETTİĞİNİZİ VE ONU SEVGİYE DÖNÜŞTÜRMEYİ BAŞLATTIĞINIZI beyan etmeniz
dönüşümü büyük ölçüde hayatınıza sokacaktır.
Örneğin; Hayatınızda sık, sık bencil insanlarla karşılaştığınızdan şikayetçi olabilirsiniz.
Bu deneyiminizi sevgiye dönüştürmek için öncelikle
 bu durumun ve bu şekilde sıfatlandırdığınız kişilerin
sizin kendi içsel enerjinizin bir aynası olduğunu kabul etmeniz gerekir.
Daha sonra, meditasyon halinde -yatar veya oturur vaziyette gözlerinizi kapatıp,
derin bir nefes aldıktan sonra- üst beninize
"ben nerede, ne zaman, kime karşı bencillik ettim veya ediyorum?" diye sorarak,
ondan bu anlarınızı sizin gözünüzün önüne getirmesini talep edebilirsiniz.
Gelen hatıralarınızda kendinizi bencillik yaptığınız için affettiğinizi beyan edip,
sonra da karşınızdakini size yaptığını düşündüğünüz şey için affetmenizi öneririm
(Bunun için bu kitapta yer alan "Kendini Affetme", ve "Başkasını Affetme" meditasyonlarında
yer alan cümleleri kullanabilirsiniz).
Sonraki adımda bencilliğinizi bırakma kararınızı Evren'e beyan ederek
bu içsel enerjinizi serbest bırakabilirsiniz.
Şu cümleleri kullanabilirsiniz:
“Ben bencil olduğumu kabul ediyorum”,
Ben bencilliğimi şu anda sevgiyle bırakıyorum” diyerek
onun tüm bedeninizden sıyrılıp gittiğini imgeleyebilir veya hissedebilirsiniz.

Bunu yaparken şu cümlelerin tekrarı bu dönüşümü kolaylaştıracaktır.
Bencillik benim özüme ait değil.
Ben bencil olma huyumu/enerjimi şu anda bırakıyorum.
Ben özümdeki koşulsuz sevgiyi seçiyorum.

Bu çalışmayı, diğer çalışmalar gibi gözü kapalı bir şekilde çalışmanızı tavsiye ederim.
Dönüşüme odaklanmanız ve egonuzun türlü zihin oyunlarıyla araya karışmasına mani olmanız için
bu meditasyonu biraz görselleştirebilirsiniz.

MEDİTASYON:
Örneğin, aynalık enerjisinin farkındalığı ile
kendinizde olduğunu tespit ettiğiniz negatif huyların, alışkanlıkların veya davranış biçimlerinin
bedeninizden sıyrılarak pembe bir ateşe bırakılmasını imgeleyebilirsiniz.
BU ENERJİLERİ BIRAKIŞINIZDAKİ KABUL DERECENİZİ,
MEDİTASYONDAKİ SIYIRMA ve
PEMBE ATEŞE ATABİLMEYİ
KOLAYCA YAPABİLME HALİNİZLE ANLAYABİLİRSİNİZ.
Bazı huy ve alışkanlıklarınızı bir günde bırakmanız mümkün olmayacaktır.
Bu huylar uzun bir zamandır bizimle birliktedir ve hayatımızın her anına gizlice saklanmış gibidirler.
Bu huylarımızın altında onların var oluşlarını geçerli kılan korkularımız yatar.
Örneğin;
KISKANÇLIK HUYUMUZUN ALTINDA GENELLİKLE YÜKSEK BİR YETERSİZLİK KORKUSU YATAR.
Veya YALAN ALIŞKANLIĞIMIZ belki de SUÇLANMA KORKUMUZ İÇİN GELİŞTİRDİĞİMİZ
BİR SAVUNMA MEKANİZMASI OLABİLİR.

Her şekilde BU HUYLARIMIZIN BIRAKILMASI İÇİN öncelikle
BU KORKULARIMIZIN SEVGİYE DÖNÜŞTÜRÜLEREK
BEDEN ENERJİMİZDEN SALIVERİLMELERİNE İHTİYACIMIZ VARDIR. Ancak BU ŞEKİLDE YALAN SÖYLEMEK İÇİN ZATEN İÇSEL BİR
NEDENİMİZ KALMAZ ve BU HUYUMUZ HAYATIMIZDAN KENDİLİĞİNDEN ÇIKAR.

BENDE OLMAYAN BİR ENERJİ ETRAFIMDADA OLAMAZ
ya da BENİM ALGIMA GİRMEZ.
AYNALIK ENERJİSİ ÇEKİM YASASIYLA ÇALIŞIR.
BEN KISKANÇ DEĞİLSEM, HAYATIMA KISKANÇ İNSANLARIN GİRMESİ
ve benim İÇSEL HUZURUMU TEHDİT ETMESİ MÜMKÜN OLAMAZ.
     

Aynalıklarımızı bulmanın en kolay yolu yazarak çalışmaktır.
Özellikle yakınlarınızla ilgili bir liste çalışması yapmanız çok faydalı olacaktır.
Örneğin, kardeşinizi nasıl tarif edersiniz?
Onun hangi huyları sizi sinirlendirir, rahatsız eder?
Bu çalışmayı samimi bir şekilde gerçek duygularınıza sadık kalarak,
hiç hafifletmeden ve kendinizi mazur göstermeden yapmanızda fayda var.
Çünkü bu çalışmada egonuz yanınızda işbaşı yapmış olacaktır
ve sizin kendi içsel farkındalığınızı ve dönüşümünüzü engellemek için elinden geleni yapacaktır.
Egonuzun karşısında durabilecek tek anahtar kendinize karşı dürüst olmanızdır.
Bu listeyi yaptıktan sonra tek, tek her madde için kendinize
"ben bunu, nerede, ne zaman, kime yaptım?" diye sorun.
Bazı maddeler sık, sık yaptığımız şeylerdendir.
Mesela yalan söylemek gibi.
Yalan da diğer huylar gibi bir enerjidir.
Bu anlamda evrensel olarak yalanın büyüğü küçüğü yoktur.
Evren tek bir gerçeğe bakar, doğrunun olmadığı hal yalandır.
Yalan ekmek beraberinde yalan biçmeyi gerekli kılar.
Bizler için korkularımızla haklı çıkardığımız YALANLARIMIZ MASUMCA GÖRÜLEBİLİR
AMA EVREN'DE YARGI OLMADIĞINDAN YALAN ENERJİMİZ KAYNAĞINA OLDUĞU GİBİ DÖNECEKTİR.
DÜŞÜNCELERİMİZDEN SORUMLUYUZ.
Ama AĞZIMIZDAN ÇIKANLARDAN DA ÖZELLİKLE SORUMLUYUZ.
 Bazı maddeler için ise, ilk bakış da hayatınızda tam karşılığını göremezsiniz.
Mesela eşiniz için "sürekli beni eleştiriyor" şeklinde bir maddeniz olabilir.
Oysa belki siz onu hiç de eleştirmiyorsunuzdur.
Ama belki içinize dönüp samimi bir şekilde kendinizle yüzleştiğinizde çocuğunuzu sürekli eleştirdiğinizi görebilirsiniz.
"Ama o daha küçük, onun yönlendirilmeye ihtiyacı var." şeklinde kendinizi mazur gösterebilirsiniz.
Ama evren bunu anlamayacaktır.
Evren'e göre SİZ NE KADAR OLGUN BİR RUHSANIZ, ÇOCUĞUNUZ DA O KADAR OLGUN BİR RUHTUR.
Onun sadece zaman, zaman sizin rehberliğinize ihtiyacı vardır.
Ama eleştirilerinizle onun içsel seçimleri üzerinde baskı kurmanızı Evren desteklemeyecektir.
Aynalık enerjisine göre siz çocuğunuzu eleştirmeyi bıraktığınızda eşiniz de bu huyunu ya bırakacaktır
 ya da size karşı artık kullanmayacaktır.
Bu çekim yasasının şaşmaz bir sonucudur.
Bazı maddeler ise hayatınızda bir kere yaptığınız bir davranışa aynalık ediyor olabilir.
Örneğin, iş ortağınızın dolandırıcı olduğunu fark ettiniz.
Hatta belki de ortaklığınız sona erdi, ama onunla ilgili güçlü bir "o çok dolandırıcı bir insan" hissiniz var.
Bir de üstelik sağdan soldan da sürekli onunla ilgili haberler alıyorsunuz
 ve her seferinde size yaptığı dolandırıcılıkları hatırlayıp sinirleniyorsunuz.
"Ben nerede, ne zaman, kimi dolandırdım?" diye sorduğunuzda
iş yaşantınız baştan sona bir dürüstlük sicili şeklinde gözünüzün önüne gelmiş olabilir.
Biraz içinizde derinleşmenizi öneririm.
Peki küçükken, mahalle arkadaşlarınızla ortaklaşa top almak için
topladığınız paraların bir miktarına gizlice el koymanıza ne demeli?
"Ama bir kere yapmıştım; üstelik o zaman küçüktüm!" diyebilirsiniz.
Ama İÇSEL ENERJİMİZDE OLMAYAN HİÇBİR DAVRANIŞI İCRA EDEMEYİZ.
Evren bu gerçeği bilir.
Ve o yıllar önce ektiğimiz içsel enerjiyi, bir gün işyerimde karşıma getirir.
"Peki ama ben bu davranışımı zaten çoktan bırakmışım,
şimdi bununla karşılaşıyor olmamın bana ne faydası var?" diyebilirsiniz.
Bu durumdaki içsel dönüşümüm biraz daha farklı olacaktır.
Bu durumda Evren, kendisine şu mesajı çok içten hissederek vermemizi bekler.
Ben kendi dolandırıcılığımı kabul ediyorum.
Ben dolandırıcılığımı şu anda bitiriyorum.
Ben bu kişinin dolandırıcı olmasına izin veriyorum.
Arkasından dolandırıcılık yaptığınız olay için kendinizi affettiğinizi
kendinize yüksek sesle söylemenizi öneririm
(Bunun için bu kitapta yer alan "Kendini Affetme" meditasyonunda yer alan cümleleri de kullanabilirsiniz).
Bu beyanı yaparken, KENDİNİZİ GÖZÜNÜZÜN ÖNÜNE GETİREREK
KENDİNİZE PEMBE KIYAFETLER GİYDİRDİĞİNİZİ
VE KENDİNİZİ PEMBE IŞIKLAR ALTINDA YIKADIĞINIZI İMGELEYEBİLİRSİNİZ.
BU İMGELEMEYLE, DOLANDIRICILIĞINIZ NEDENİYLE
KENDİNİZE İÇSEL BİLİŞİNİZLE DUYDUĞUNUZ KIZGINLIK ENERJİNİZİ DE
AFFETME ENERJİSİYLE TEMİZLEMİŞ OLURSUNUZ.
Negatif huylarımız, alışkanlıklarımız veya davranışlarımızın sevgiye dönüşmesi için
KABUL ETME ve İZİN VERME ENERJİSİNİ kullanabiliriz.
Bunun için, kendi içsel enerjimizin kabulü ve karşımızda
bize aynalık yapanların da olduğu gibi olmalarına izin vermemiz gerekir.

Dün ben korkularıma basıldığı bir anda karşımdakini küçümseyerek
kendimi değerli kılmış olabilirim;
bugün de karşımdaki aynı enerjiyle beni küçümsüyor olabilir.

Dün ben kendime verdiğim küçümseme hakkını bugün karşımdakine veriyorum.
Çünkü Evren de dün bana izin vermişti.
Bugün yanımda çalışan arkadaşımın beni küçümsemesi
sadece onun evrendeki aynalık sistemiyle bana benim içsel enerjimi gösterme halidir.

Bu farkındalıkla, bana bu huyumu bırakma yolunda fırsat verdiği için
onun varlığına şükrederim, onun olduğu gibi olmasına izin veririm.
O sadece Evren'in sistemi gereği benim tekamül yoluma hizmet etmiştir.

Bilirim ki ben değersizlik korkumu sevgiye dönüştürdüğümde,
etrafımdaki insanlarla değer rekabetim ortadan kalkacaktır;
bu durumda kimseyi küçümsemem gerekmez.
Bende küçümseme enerjisi kalmadığında zaten bugün beni küçümseyen iş arkadaşım
ya bu davranışını artık bana karşı göstermeyecek
ya da hayatımdan kendiliğinden çıkacaktır.
Buradaki kabul ve izin enerjim,
benim yeni bir negatif enerji ekmemin önüne geçecektir.
Bu olayda; iş arkadaşıma kızmak ve onunla tartışmaya girerek öfke ekmek yerine,
onu ve onunla yaşadıklarımı kabul ederek,
bu olayı evrenin de niyet ettiği gibi kendi hayrıma kullanmış oluyorum."

M. FATİH KOÇAK
Powered By Blogger
Sevgili Ziyaretçim,
Blogumda aradığını bulmanı ve ziyaretinin keyifle geçmesini dilerim. Sevgi ve sağlıkla...