23 Ağustos 2011 Salı

Kahvenin Tadı






Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner.

Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olan...larına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.

Herkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler:

'Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız.

Şunu bir düşünün: Hayat kahvedir. İş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yaşadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de. Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın!
En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Sevgi Dönüştürür


Kim seni bütünüyle, koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın.
Onun kabulü sana böyle bir cesaret verir.
Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli kılar, seni kendin gibi hissettirir.
O zaman beklentileri yerine getirmene gerek yoktur, sen olabilirsin.
Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.
Seni basitçe, sırf sevgi uğruna seven bir erkek ya da kadın bulabildiğinde, sevgi dönüştürür.
Ansızın tüm üzüntü kaybolur; yüreğinde bir dans, bir şarkı bulursun...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

HUN DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE ULAŞAN 1500 YILLIK SAZ

Yıllar önce üniversiteye giriş için tercihlerimi hazırlarken, paleantropoloji bilimi ilgimi çekmişti ve tercihlerimin arasında yer almıştı. Bundan da önce, ablamın üniversite eğitimi sırasında öğretim görevlisi Bozkurt Güvenç'ten aldığı Antropoloji dersi ile ilgili kitapları ilgimi çok çekmişti ve ablamın da yönlendirmesiyle ben de kitapları elime almış ve ara ara bir roman okur gibi okumuş ve okumaktan çok keyif almıştım. Bundan seneler sonra da paleantropoloji bilimi, sanırım daha önce antropolojiye sempati duyduğum için ilgimi çekmişti. Ama işte bu bilimle haşır neşirliğim, sadece tercih etmemle kalmıştı ve tercih ettiğim sıralarda sözel puanla öğrenci alan bölüm, o sene fen puanıyla öğrenci almıştı. İlahi eğitim sistemi!

Bunlar çok geride kalmışken, internette okuduğum bir yazıyla bu bilimin ne kadar da değerli olduğunu bir kez daha anımsadım ve yazının içeriğinin blogumda mutlaka yer almasını istedim. Moğolistan'da bir mağarada 1500 yıllık Türk sazı bulunmuş! Bulunan bu Türk sazının, yüzyıllarca dilden dile dolaşan bir efsaneyle bağlantısı farkedilmiş; ne kadar büyüleyici! Arkeoloji biliminin de işte böyle mucizeye tanık olmak gibi bir torpili var:)

Aşağıda sözkonusu yazıdan alıntılar okuyacaksınız. Yazının tamamına ulaşmak için ise sayfanın en sonundaki linke tıklamanız gerekiyor.




"Turk musiki ve kultur tarihinde onemli bu bulusu Mogol arkeologlari gerceklestirdi. 2008 yilinda bulduklari 1500 yillik sazi once Mogollarin Devekopuzu dedikleri calgi zannettiler. Ancak bunun Turk sazi oldugunu ve ustunde runik yaziyla Turkce sozler bulundugunu fark eden, Gumilev Avrasya Universitesi Turkoloji ve Altayoloji Araştırmalari Merkezi Muduru Prof. Dr.Karjavbay Sartkojauli olmus.

Turk halklarinin en onemli calgisi Turk sazi 1500 yillik en eskisi Mogolistan’da bir magarada bulundu. Sazin Turk kulturu ve musiki tarihi acisindan en onemli yani sapinda runik Turk yazisinin olmasidir. Bu yazida “Hos bir ezginin sesleri insani mest eder” denilmektedir. Bu da Turklerin en eski devirlerden musikiye verdikleri onemi gostermektedir. V. Yuzyila ait oldugu tahmin edilen sazin gunumuzde Kazak, Karakalpak ve Nogay gibi halklarda hala calinip soylenen iki telli saz “dombira”ya cok benzemektedir. Mogol arkeologlar bu sazin Mogollara ait oldugunu iddia ederken, onun Turk calgisi oldugu kanitlandı.

En eski Turk sazinin bulundugu yer:
Altay daglarinin Mogolistan sirtinda uzanan ve Cargalant-Kayirhan olarak adlandirilan kisminda “Omnohon Aman”, yani “On Vadi” isimli yerde bulunan “Nuhen Had”, yani “Magara Tas” denilen bir magarada bulunmustur.

2008 senesinde ilk defa bu magarayi N. Dandar isimli bir coban kesfetmis ve icindeki boynu egri sazi bulmus ve durumdan koy mektebinin ogretmenlerinden C. Enhtor’e haberdar etmisti. Enhtor Ulan Batur’daki Mogolistan Ilimler Akademisi Arkeoloji Enstitusu bu buluntuyu bildirdi.

Magaranin 86 x 60 cm boyutlarindaki agzi yuksektedir. Iceriye 95 cm kayarak girilmektedir. Icerisi tek bir oda gibidir. Odanin tabani 130 x 280 cm’dir.


Arkeolojik kazi: Arkeologlar magaraya girmelerinden once, magarayi ilk bulan N. Dandar topragi kazdigi ve magara icinin ilk durumunda bazi degisiklikler yaptigi anlasilmistir. Dandar 35 cm. capinda ve 15 cm. derinliginde topragi kazmisti. Cikan topraklari magaranin kapi tarafina yigmisti. Magaranin dogu tarafinda duvari kismina dogru iki uzengi ve eyerin bir kenari acikca gorulmekteydi. Duvara dayali duran sazi ise Dandar yerinden almis ve ogretmen Enhtor’e getirip vermisti. Eyerin altindan sadak oklariyla birlikte bulundu. Kazi calismalari sonucunda kafatasi saglam bir insan iskeleti, 20 temren, okun agac saplari, enli eyer, iki Turk uzengisi bulundu.


Mogolistan Ilimler Akademisi Arkeoloji Enstitusu magaradan cikarilan insan iskeletine antropolojik incelemeler yapti. Iskeletin paleoantropolojik analiz bulgulari su sekildedir: Kafatasi oldukca iyi korunmus bir durumdadir. Kafatasinin sol tarafinin ust kismi bir zamanlar yara almis, fakat sonradan iyilestiginin isaretleri kalmistir. Kafatasindaki yara izi sivri uclu bir silahla yapilmis gibidir. Ancak, bu ok yarasi degildir. Yara izinin boyutlari 3,6×2,0 cm’dir. Kafatasinin tepesinde ve alin kisminda kafa derisi bulunmaktadir. Iskeletin yapisi ve kafatasinin eklemleri, disinin ozelliklerinden anlasildigina gore, bu 20-25 yaslarinda ve 166, 7 cm boyundaki bir genc erkege aittir.

Saz: Magarada bulunan arkeolojik buluntular icinde bizim en cok ilgimizi ceken sey saz oldu. Bu saz hakkinda Kazakistan’da 2008 yili sekiz gazetede makale yayinlamistik. 2008 yilinda Mogolistan’a gittigimizde boyle bir sazin bulundugunu isitince, Magara Tas’ta kazi calismalari yapan arkeolog Ts. Torbat’i ziyaret ettik. Torbet bize sazi gosterdi. Ancak, sazin fotografini cekmemize, cizimlerini yapmamiza izin vermedi. Onun dusuncesine gore, bu Mogollarin Deve Kopuzu denilen bir milli calgisiydi. Biz ise bunun Mogollarla ilgisi olmadigini, bunun Turk halklarina ait bir saz oldugunu ve hatta Kazaklarin bugun dahi calip soyledikleri iki telli “dombira” sazinin aynisi oldugunu soyledik. Ayrica buluntunun bir Mogol mezarindan degil, Turk mezarindan ciktigini da ifade ettik. Bunun en buyuk delili de sazin sapindaki Turk runik yazisiydi. Bundan dolayi, bu sazin Mogollara ait oldugunu iddia etmenin abesle istigal olduguna isaret ettik. Kopuz aletinin yayli bir calgi oldugunu ve bu sebeple sapinin kalin olmasi gerektigini, oysa bunun ince oldugunu ve tellerine parmakla vurularak calindigini belirttik.

Sazin sapinin egriligine gelince, bunun dogal oldugunu, cunku herhangi bir sazi bir duvara yasli olarak belli bir muddet birakildigi zaman sapinin egrildigini soyledik. Cunku sazin teli vardir. Telden dolayi sap egrilmektedir.

Biz sazin sapindaki runik yaziyi inceledik. Yazi Turk dilinin uyum kuralina uygun yazilmamistir. Bu durum ise, bu yazinin Turk runik yazi sistemine reform yapilmadan once yazildigini bize gostermektedir. Yazi reformunun 552-570 yillari arasinda gerceklestigini dusunursek, bu saz bu yillardan once yapilmis olmalidir. Reformdan once eski Turk bitiglerinin harf ve isaretleri birbirine bitisik sekilde yazilmaktaydi. O donemde yazinin gramer kurallari yapilmamisti. Bundan dolayi biz sazdaki yazinin V. Yuzyila ait oldugunu dusunuyoruz.

Sazda su yaziyi gormekteyiz.
“župar kuu čore sebit idmis”
Nefis ezgi bizi mutlu eder.
Yazidan su sonuclari cikarabiliriz:

1. Yazi reform oncesine aittir. Cunku, ses uyumu yoktur.
2. Yazidaki ezgi manasina gelen “kuu” kelimesi eski Turk metinlerinde “kugu” olarak da gecmektedir. Ortadaki “g” sesi zamanla dusmustur. V. yuzyilda bu “kuu” olarak soyleniyor olmalidir. Bugunku Kazak Turkcesinde hala yasayan “kuy” kelimesinin telafuzuna benzemektedir. Bu kelime erken Ortacag’da Cince metinlerde “ch’u” olarak gecmektedir.
3. “čore” kelimesini eski Turk dilleri sozluklerinde bulamadim. Kazaklar kecileri “sore, sore, sore” diye belirli bir makamla soyleyerek cagirirlar. Demek ki, bu soz makam, musiki manalarina gelmektedir. Bu durum bize bugunku XXI. yuzyilda bir cok Turk halklarinda mevcut “dombira kuy” musikisinin daha V. Yuzyilda gelisimini tamamlamis oldugunu gostermektedir.


Sazin basi: Sazin basi ceylan (bugi) veya bulanin basina benzemektedir. Gunumuzun sazlari gibi duz
degil. Eski devir geleneklerine gore, hayvan stiliyle suslenmistir.

Turkler Islamiyete girdikten sonra hayvan stili suslemelerini birakmistir. Cunku, Goktanri dininin tum aliskanliklarini terk etmeyince, tam Musluman olmak mumkun degildi.

Efsane ve 1500 sene onceki saz:
Kazaklarda dombira veya sazin nasil meydana geldigi konusunda bircok efsane mevcuttur. Bunlarin bazilari B. Saribayev, K. Jubanov, O. Janibekov ve A. Seydimbekov gibi arastirmacilarin kitaplarinda yer almaktadir. Dombira ve dombira kuyleri / ezgileri konusunda bu arastirmacilarin eserlerinden faydalandik.


Akselev Seydimbek’in “Cift Tel Efsanesi” hakkinda yazdiğina gore, cok eski devirlerde bir genc daglarda geyik avlayarak gecimini temin ediyormus. Bir gun yuksek daglarda, bir maral vurdu. Onu asagiya indirmek icin iskembe ve bagirsaklarini bosaltti.

Aradan aylar gectikten sonra, avci genc disi marali vurdugu yere tekrar gelir, burada kulagina vizilti gibi sesler gelir. Dikkatle etrafina baktiginda, birkac ay once vurdugu maralin bagirsaklarinin akbaba gibi les yiyici kuslar tarafindan yenirken, agac dallarina takili kalmis oldugunu gordu. Vizilti gibi ses dala takilip kurumus bir cift bagirsaktan gelmekteydi. Ruzgâr estikce, dallara gerili bir bicimde takilmis olan bagirsaklardan farkli farkli hos sesler geliyordu. Avci gence bagirsaklar dile gelmis gibi gorundu ve daldan bu bir cift kurumus bagirsagi alip eve getirdi ve tahtadan yaptigi bir alete takar. Bagirsaklara parmaklariyla vurdukca agac dallarindaki gibi hos sesler cikarir. Bu sadece gencin degil, onu dinleyen herkesin hosuna gider. Onlari cesitli duygulara surukler. Boylece dombira herkesin sevdigi bir musiki aletine donusur. Gunumuzde de bazi yerlerde Kazaklar dombiranin tellerini hala kurutulmus bagirsaklardan yaparlar.


Efsane bizlere bunlari anlatirken, bundan 1500 sene once yapilmis ve Altaylarda bir magarada gunumuze ulasan yasli sazin karnina maralin, geyigin resimleri yapilmistir. Hatta sazin sapinin ucuna da maral veya geyigin basi konmustur. Bu hayret verici bir durumdur. Acaba bu bir rastlanti midir, yoksa tarihi hakikat midir? Efsanede gecenleri, bu yasli “bilge” saz kendi varligiyla teyit etmektedir.
Turklerdeki “kuy” kelimesine tekrar donersek, konar gocer halklarda ozellikle Turk-Mogol halklarinda ezgi manasindaki “kuy” kelimesi en kutsal ve onemli kelimelerden biridir. Belki bu yuzden Turk-Mogol halklarinda “kuy” ve “kok” yani “gok” kelimeleri “Tanri” kelimesiyle esanlamlidir. Baska bir deyisle, “kogu, ku:u, kok” gibi cesitli kullanimlari olan bu kelimeler Goktanri inanciyla yakindan ilgili oldugunu gosteren tarihi ve manevi bulgular mevcuttur.


Degerli hocamiz Prof. Dr. Karjavbay Sartkojaulina Mogolistan’da bulunan 1500 yillik sazi Mogol bilim adamlarina Turk sazi veya dombirasi oldugunu kanitlayip ilim alemine kazandirdigi icin ne kadar tesekkur etsek azdir. Sazi Mogol arkeologlar bulmakla birlikte, onun sayesinde haberdar olduk. Boylece sazin tarihini daha da gerilere goturecek somut bir bilgiye ulasmis bulunuyoruz. Degerli hocamiza saglikli uzun omurler diliyoruz.
Doc. Dr. Abdulvahap Kara"


İşte alıntılanan yazının tamamına ulaşabileceğiniz link:


4 Ağustos 2011 Perşembe

Bir Yardım Çığlığı





Çocuk dokturu Erdem Uzunoğlu, doktorluğu sadece muayenehanede yapmıyor… Birikimini http://www.bebekhastanesi.com/ 'da online olarak da paylaşıyor. Sitesinde paylaştığı yardım çığlığını ben de burada paylaşıyorum:


BİR YARDIM ÇIĞLIĞI

Adı Seval. 13 yaşında. Bayrampaşa, Arnavutköy'de yatılı bir ilköğretim okulunda okuyor(du). Müdür ve müdür muavininden arkadaşları önünde sık sık dayak yediği için gururunun ayaklar altında ezildiğini hissetti ve orayı bıraktı... Şimdi, eskiden gelmek istemediği için yatılı okumayı tercih ettiği, annesinin Çapa’daki 2. bodrumdaki tek odalı evinde ve okulların açılmasını bekliyor...
Annenin, elleri, yüzü kalça kemiği geçirdiği bir yangında 3. derecede yanmış; devlet yardımıyla defalarca opere olmuş ama iş yapamaz durumda. Merdiven siliyor; hurda topluyor… (geçen ay topladığı hurdaları kaptırmış, parasını da alamamış…) Anası, babası yok, kocası yok; 2 kız büyütüyor. Abla zehir gibi… Ufaklık da aynı yolda ama büyüme geriliği var her ikisinde de…
Annesi İsmigül Hanım, Seval ve kız kardeşiyle yollarımız geçen sene 1 ay kadar part time takıldığım, Fızndıkzade’deki bir klinikte birleşti... O zamandan beri ufak tefek yardım toplamaya çalıştım, eski eşyalar vs götürdüm ama evlerini bir gördüm ki ev tek göz bir oda ve bir alaturka tuvaletten ibaret. Eşya koymaya yer yok.
İsmigül Hanım geçen ay bana kızların babaları olmadığı için beni baba gibi gördüklerini söylediğinde yüreğim dağlandı…
Bugün (12/7/2011) Sevaller işyerime ziyarete gelmişti; aynı anda İstanbul Pediatri Merkezine gelen bir aile durumlarını gördü ve yardımda bulundu… (Adı bende saklıdır; Allah razı olsun) Ben de bu yardımsever beyin davranışından etkilenip aileleri ve arkadaşlarımı organize etmeye karar verdim.

Ne yapabiliriz?

Her şey…
En kolayı nakit yardımı.
Ama eğer çevreniz varsa Çapa, Kocamustafapaşa, Cerrahpaşa civarında daha iyi şartlarda bir evde kira ödemeksizin kalması sağlanabilir. Çok paranız varsa ev alabilirsiniz. Evi olan biri bulunabilir…
İş bulunabilir. Bir devlet okulunda annenin hademelik yapması sağlanabilir (Yüzünün durumundan dolayı “çocuklar korkar” diye müdürler almak istememiş, İsmigül Hanımın söylediğine göre)
Kimin aklına ne gelirse burada yazabilir, paylaşabilir…
Haydi bre…


İsmigül Kocagür;
Uzun Yusuf Mahallesi, Vanidergah Sokak Remzi Bey Ap C blok 2. Bodrum
Çapa- Şehremini
0535 819 66 78





...bana göre de yapabileceğimiz çok şey olabilir. Elbette daimi çözümler var, sağlıkla yaşayacakları evlerini onlara koşulsuz bedelsiz vermek,  anneye iş vermek; bunlar gerçekleşirse gerçekten müthüş olur. Ama ben bu kadarını yapamam ki, elimden bu kadarı gelmez ki demeyin, çocukların okul masrafları karşılanabilir ya da onlara burs verilebilir.

Haydi yardım elini uzatın!
Powered By Blogger
Sevgili Ziyaretçim,
Blogumda aradığını bulmanı ve ziyaretinin keyifle geçmesini dilerim. Sevgi ve sağlıkla...